11 Mayıs 2012 Cuma

Yeni Eğitim Sistemi



      Uzunca zamandır zihnimde soru işaretleri... 'Neden' kısmını geçerek 'Nasıl'ları yaşadığım Yeni Eğitim Sistemi...
Milli Eğitim Bakanlığı,eğitimde 4+4+4 düzenlemesine ilişkin genelgeyi yayımlandı.Buyrun haberin linki http://www.ntvmsnbc.com/id/25347360/

Beni ilgilendiren kısmı -45 aylık olan oğlum için-Ana Sınıfı.

'Söz konusu kanunla getirilen düzenlemelerle ilgili olarak aşağıdaki açıklamaların yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur' denilen genelgeye göre; 

* Okul öncesi eğitim için 30 Eylül 2012 tarihi itibarıyla 37-66 ay arasındaki çocukların anaokulunda veya uygulama sınıflarında, 48-66 ay arasındaki çocukların ise ana sınıflarında eğitim almaları sağlanacak.
İşte bu noktada asıl sorum ortaya çıkmaktadır;iyi de Sayın Bakanım,bu nasıl olacak?48 aylık-4 yaşını doldurmuş-olan bir çocukla 66 aylık-5,5 yaşını doldurmuş-bir çocuk nasıl olacak da aynı ana sınıfında eğitim alacak?

30 Eylül 2012 itibariyle 49 aylık olacak oğlum sınıfının en küçüğü durumunda olacak.Kendinden 18 ay-1,5 yaş-büyük çocuklarla nasıl olacak da aynı müfredatı görecek?Biri yürüme antremanı yaparken diğeri portakalda vitamindi,biri konuşma çabasındayken diğeri kundak bebeğiydi.Biri şu anda anasınıfındayken diğeri okul öncesi eğitime yeni başlıyor!
Halen devam ettiği okulunda ilk 6 ve son 6 ay ayrımı yapılırken 1,5 yıl açığı nasıl kapanacak?

Öğretmen hangi yaşı baz alacak?(Bu durum İlkokul grubu için de geçerli)
Çoğunluk hangi aylık ise alt sınırı baz alıp eğitim verecek,bu diğer yaş grup çocukları için verimsiz bir durum,zira çocukların bilişsel, duyuşsal ve psikomotor becerilerine tam anlamıyla hitap edilemeyecek.Ya da tam tersi.Köylerde ve yine genellikle ülkenin doğusunda kırsalda yer alan okullarda olduğu gibi birleştirilmiş sınıf mantığı ile hareket etmek gerekecek. Ancak bunun ne kadar yararlı olduğu tartışılır, üstelik böyle bir durumda öğretmene 2 kat iş yükü binecek dolayısıyla verim düşecek.

Dikkatimin çeken bir diğer açıklama ise;
* 60-66 ay arasındaki çocukların velisinin yazılı isteği ile gelişim yönünden hazır olduğu anlaşılanların ilkokula devamlarının sağlanması kararı.
Veliler pedogog mu ki bu kararı alabilsinler?


............


gibi uzayıp giden  soru işaretleri silsilesi...

Cevap mı?


DENE ve GÖR!!

10 Nisan 2012 Salı

Evet evet böyle de bir durum var:)

BİR ANNENİN ORGANLARI :))) 


Ayak parmaklarınız hiç bu kadar işlevsel olmamıştı!
İnsan organlarının kullanımı, anne olmadan önce ve anne olduktan sonra diye ikiye ayrılır. Anne olmadan önce tembelce vücudunuzun orasında burasında bekleşen bir takım organlarınız, yıllar süren ve ataletin bedelini daha sonra çok fena ödeyecektir.


Malum, her şey göğüs kafesinizde tembel tembel titreşen memelerinizle başlar. Yıllar içinde dantelli sütyenlerin içinde hayli şımaran memeler; neye uğradıklarını anlamadan, sendikasız işçiler gibi karın tokluğuna 7/24 ha babam çalışmaya başlarlar...


Acemi de olsanız, anne olarak bu durum sizi şaşırtmaz. Memelerin annelikte fazla mesaisi malumu ilandır. Ama, gelin görün ki bu durumun iç/dış tüm organlarınıza yayılacağı konusunda kimse sizi uyarmamıştır. Anne olmak, iki kol ve iki bacağın yetmediği bir insanlık halidir. Bunca yıl, beraberce yaşadığınız o tanıdık organlar; bu kriz anında, çaresiz şaha kalkar. Zira akli dengeniz, organlarınızdan alacağınız randıman artışına pamuk ipliğiyle bağlıdır.


Bu durumu anlayabilmek ve anlatabilmek için, belgeselcilerin Afrika'da çita gözlemler gibi; mesela bebeğiyle birlikte evden dışarı çıkmaya çalışan bir anneyi gözlemlemesi gerekir. Hitler Avrupa'nın yarısını işkal ederken, daha az hazırlık yapmış, daha az organize olmuştur. Ve tabi ki organlarının çok daha küçük bir kısmını kullanmıştır.




En haşat olan organ, her zaman olduğu gibi beyindir. Dışarı çıkmaya hazırlanan bir annenin beyni lobları arasındaki faaliyeti görüntüleyebilsek; oturup kansere çare arayan bilim adamı, kendi beyin hücrelerinden utanır. Zira anne denen şey; çıkabilecek her türlü tersliği, her türlü hava değişimini, her türlü plan değişimini, her türlü ruh halini, hesaba katmak zorundadır. Bu planlama zihinde başladığında; beyin lobları, yardıma koşacak üçüncü bir lop olmadığı için hayata küser.





Anonim:)

16 Aralık 2011 Cuma

Uzun Kol Adam

Kahvaltıda simit yenmemiş ise;




Erdem'in kahkahaları arasında bu poz çekilir.
Simitin adı Uzun Kol Adam mış:)

14 Ekim 2011 Cuma

Salondaki Araba

Orta Sehpasını envai çeşit oyuncaklarla doldurup müzik setini de açıp"Arabamla dolaşıyorum,mühim işlerim var"diyen şahış,ERDEM!


                        
                   








Sola viraj

                                                                      




                                                                       Ne mi yapıyor!?

                                           
            Arabasının bakımını-hiç de Babasından görmedi:)






                                                        Ram pa-pa-pam-ram-pa-pa!!!

Gelecek kaygılarım var:p)





5 Ekim 2011 Çarşamba

Özel Gün Dönümleri

Aslında özel günler bizim için pek de anlamlı olamadı;yıldönümü,aydönümü,güzdönümü...zira bize her gün özel.
Evliliğimiz 8 yılı devirmiş,bizde hala 8 ay heyecanı-tamam biraz abartmış olabilirim:p

 İlk yıllarda denedik hediyeler,çiçekler aldık birbirimize-rajona uyduk.Bunu yaparken unutmamak için tırmalayışlarımız ayrı bir komedi:)
Hem o dönemlerde teknoloji de bu kadar yaygın değildi,özel gün hatırlatıcıları eş-dost bir de beynimizdi-bizde yanlış çalıştı o ayrı:)
Şimdi günler önceden bilgilendiriyor telefonlar,sanal siteler;Çiğdem ile Soner'in Evlilik Yıldönümü.

Sevemedik öyle bir kalıba girmeyi.çiçek al,böcek al...
Aklımız estikçe ödüllendirdik sevgimizi hiç umulmayan anlarda.


Yıllar geçtikçe irileşen kemikler(!) nedeniyle alyans değişikliğine gittiğimiz
kuyumcuda 2003 yerine 2002 yazdıran UÇUK akıllı kaç çift vardır ki:)N'apalım hiç iyi olamadı bizim tarihlerle aramız.Hep unuttuk bir şeyleri.


Unutmayacağım tek şey var ki;

Bu tencere 'EŞSİZ' KAPAĞIYLA DAHA ÇOK YIL DÖNÜMLERİ GEÇİRMEK İSTİYOR.



Nice huzurlu senelerimize...

19 Eylül 2011 Pazartesi

OKULLU OLMAK

Aslan Paşam bugün okullu oldu. Geçen hafta ucundan kıyısından gittiğimiz okula artık resmi olarak başladık. Bugün ilk günümüzdü. Öyle heyecanlıydı ki sabah günaydınımız;Hadi okula gidelim’di.Onda ki heyecan ve mutluluğu gözlemledikçe ben daha fazlasını yaşıyordum,kaygılarım da vardı elbette,tam kadro sınıf arkadaşlarıyla diyoloğu nasıl olacaktı,yeme içme saatleri,uyku adaptasyonu zira çok kuralcı bir çocuk Erdem.
Okula gider gitmez,aşkı,Aysel Öğretmenin boynuna atladı ve diğer arkadaşlarıyla kaynaşma faslıJöğleye kadar sorunsuz geçen bir zaman dilimi.sonra yanıma gelerek “Annecim sen ağtık dit,ben buda kalıp oyun oynıcam!! Bu cümle sonrası sonsuz bir rahatlama hissettim.Ağlamıyordu,okulunu sevmişti,arkadaşlarını,öğretmenini ve artık herşeyden önemlisi BENİMDE BİR DÜNYAM VAR mesajı veriyordu bana.
Sonra mı!?
Öpüştük,koklaştık, vedalaştık arada control şartıyla.Çıktım okuldan kontağı çevirdim,
AMA NEREYE!!??
3 yıl hiç ayrılmamıştık ki biz.

Yokluğundaki Hüznüm,varlığındaki Ötelemelerim bu nasıl bir İroni!!??
O,BENDEN DAHA GÜÇLÜYDÜ OKULA BAŞLARKEN.